Alman Edebiyatında Sürgün Deneyiminin Sessiz Temsilleri

Alman Edebiyatında Sürgün Deneyiminin Sessiz Temsilleri

Sürgün hiç kuşkusuz sıradan bir yer değiştirme deneyimi değildir; belleğin, mekânın ve dilin köklerinden koparıldığı derin bir varoluşsal kırılmayı da ifade eder. Bu kırılma, bireyin yalnızca fiziksel bir mekândan değil duygusal, kültürel ve dilsel aidiyetlerinden mahrum kalmasına yol açar. Sürgünle birlikte geçmişle kurulan bağlar zayıflar, hatırlamanın yerini unutma ve sessizlik alır. Edebiyat söz konusu olduğunda bu sessizlik, dile getirilemeyenin bir eksikliği olarak karşımıza çıkmaz; travmatik geçmişin söze dökülemeyen yanlarını estetik bir temsile dönüştüren bir anlatı alanı olarak işlev görür.


Bu seminer, Alman edebiyatında sürgün deneyiminin izlerini süren iki önemli yazara ve onların eserlerine odaklanıyor. Sessizliği, bastırılmış anıları ve yerinden edilmenin yarattığı aidiyetsizliği anlamak amacıyla, W.G. Sebald ve Herta Müller’in eserleri üzerinden edebiyatın bellekle nasıl hesaplaştığını tartışmayı amaçlıyoruz. Sürgünün mekânsal boyutunu, belleğin eksik parçalarını ve dilin sınırlarını araştıran bu anlatılar, travmanın temsiline dair hem estetik hem de etik sorular ortaya koyuyor.