İranlılar, 2 bin 300 yıllık Pazırık Halısını yeniden dokudular

İranlılar, 2 bin 300 yıllık Pazırık Halısını yeniden dokudular

İran’ın Tebriz kentinde 2 bin 300 yıl sonra Pazırık Halısının benzeri el tezgahında dokundu. Dünyanın bilinen en eski kilimi Pazırık Halısı 1949 yılında Sovyet Altaylarında İskitlere ait olduğu düşünülen bir kurganda bulunmuştu.

Pazırık Halısı olarak bilinen ve bugüne kadar tespit edilebilen dünyanın en eski halısı kabul edilen Türk (Gördes) düğümlü halının benzeri yeniden dokundu. 1949’da Sovyet Altaylarında yapılan kazılarda açılan buzullaşmış bir kurganda, mumyalanmış at, dört tekerlekli araba ve çeşitli ev eşyalarıyla birlikte ele geçirilen Pazırık Halısı M.Ö 5. İla 3. Yüzyıllar arasına tarihlenmişti. İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinin yönetim merkezi olan Tebriz’de üretilen el dokuması halı, Pazırık Halısının motiflerini taşıyor. Geleneksel el dokuması halıcılık konusunda bugün dünyanın en önemli üretim merkezlerinden biri olan Tebriz’de çobanından iplikçisine, boyacısından tüccarına, dokumacısından taşımacısına yaklaşık 100 bin kişi ekmeğini bu işten kazanıyor.

Sovyetler Birliği döneminde 1947-1949 yıllarında Altay bölgesinde yürütülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bir buluntu bilim çevrelerinde heyecanla karşılanmıştı. Pazırık sınırındaki Bolşoy Ulagan Nehri Vadisi’nde Rus arkeolog Sergei İvanovich Rudenko’nun sorumluğunda yürütülen kazılar, günümüzden yaklaşık 2 bin 300 yıl öncesinde bu bölgede yaşamış olan İskitlere ait kurgan topluluğuna odaklanmıştı.

Bu bölgede 40 civarında kurgan bulunuyordu ve Aralık ayında İskit yöneticilerine ait olduğu düşünülen 5 nolu kurgan açıldığında, iki ayrı mezar odasından heyecan veren buluntular ortaya çıkarılmıştı. Buzullaşmış olan kurganda mumyalanmış at, dört tekerlekli sökülüp takılabilir bir araba, kubbeli bir çadır direği, keçe ve çeşitli ev eşyalarıyla birlikte ele geçirilen halının inceliği ve motifleri o kadar etkileyiciydi ki, kimi uzmanlara göre bu dokuma tekniği bugün bile halen aşılabilmiş değil.

GÖRDES DÜĞÜMÜ İLE DOKUNDU, ST. PETERSBURG’DA MÜZEYE KONDU

Pazırık bölgesindeki kurganda ortaya çıkarılan bu halıya, ‘Pazırık Halısı’ adı verildi. Bugüne kadar bilinen dünyanın en eski halısı olarak kabul edilen Pazırık Halısının Gördes düğümü de denilen Türk düğümü ile dokunduğu ortaya çıktı. Restore edildikten sonra ele geçirilen diğer eşyalarla birlikte St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nde sergilenen Pazırık Halısına ilişkin çok sayıda bilimsel yayın da yapıldı.

Prof. Dr. Oktay Aslanapa, 1.89+2 metre boyutundaki halının çok ince bir yünden ve 10 santimetrekarede 36 bin Gördes düğümü ile dokunduğunu belirterek, inceliğin daha sonraları bile erişilemeyen bir ustalık eseri olduğuna dikkat çekiyor: “Pazırık kurganından buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer kürk ve hayvan postunun kullanıldığı, hâkim olduğu bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir. Buna karşılık iç geniş bordürde görülen ren geyikleri bu bölgenin faunasına girmektedir… Halı, süvari figürlerinden geniş bordür, geyik figürlerinden ikinci geniş bordür, grifonlardan bir iç bir dış dar bordür, zeminde 24 kare halinde haçvari çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir.”

Aslanapa, Rus arkeolog Rudenko’nun kurgandaki eşya ile halıyı İskitlere mal ederek M.Ö 5. yüzyıla tarihlendirdiğini ancak daha sonraki yayınlarda İran konusunda uzman olan Ukrayna asıllı Fransız arkeolog Roman Ghirsman ve İtalyan Doğu uzmanı Mario Bussagli’nin M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllara tarihlendirdiğini aktardığı çalışmasında şu bilgileri veriyor: “Bununla beraber ölülerin gömülmesi adetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri ve Altay bölgesinin tarihi ile kurganlarda çıkan diğer eserlerle karşılaştırınca halının Asya Hunlarına ve M.Ö 3-2 yüzyıllara mal edilmesi akla yakın gelmektedir. Bu arada Asurluların Ninova (Kuyuncuk) sarayında M.Ö 8. Yüzyıla ait taşa oyulmuş haçvari dört yapraklı lotus çiçeği motifleri ile Ahamenişlerin Persepolis rölyeflerinde görülen kıyafetlerle süvari tipleri ve geyik figürlerinin dış bordürlerindeki grifonlarla bir arada ele alınması, çeşitli etkilerin başarı ile değerlendirildiğini göstermektedir. Bu, ancak Asya’nın büyük kısmına hâkim olan Hun imparatorluğunun gerçekleştirebileceği bir gelişmedir.”

Pazırık Kurganında halıyla birlikte keçe, mumyalanmış at, koşum takımı ve araba ile çeşitli eşyalar bulundu. Fotoğraf kaynağı: Altay Cumhuriyeti Anokhina Ulusal Müzesi arşivi, (http://musey-anohina.ru/)

Günümüzden yaklaşık 2 bin 300 yıl öncesine dayanan bir sanat eseri olan Pazırık Halısı’nın yarattığı büyüleyici etki bugün de sürüyor. Konya’daki Alaeddin Camii ile  Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camii’nde bulunan 13., 14., ve 15. yüzyıllardan kalma Selçuklu dönemine ait halılar da bu geleneğin devamı olarak değerlendiriliyor. Ancak Türkler için beşikten mezara kadar yaşamın tüm evrelerinde vazgeçilmez bir eşya olmasının yanında bir tür kültürel aktarım aracı da olan el dokuması halıcılık ne yazık ki Türkiye’de endüstriyel halıcılığa yenildi.

Tebriz’de dokunan Pazırık Halısı

Türk nüfusun yoğun olduğu İran’ın Tebriz kentinde ise el dokuması halıcılık halen varlığını sürdürüyor. Doğu Azerbaycan Eyaletinin yönetim merkezi olan Tebriz’de yaklaşık 100 bin civarında insan ekmeğini halı dokumacılığından kazanıyor. Tebriz’in ünlü Örtülü Bazarı (Kapalı Çarşı) ve çevresi halıcılığın kalbinin attığı bölge. Kentin halı tüccarları yoğun olarak kapalı çarşı ve çevresinde bulunuyor. Bu bölgede babadan kalma bir iş olan halıcılık mesleğini 30 yıldır sürdüren Ferhaudi Biyouk, edebiyat eğitimi almış ve bir süre öğretmenlik yapmış. Şiir, edebiyat ve tarihe meraklı olan Biyouk, Tebrizli dokumacıların binlerce desen ve motifin yanında Pazırık Halısının bir benzerini de dokuduklarını dile getiriyor.

Tebrizli dokumacılar yün ve ipek kullanarak ürettikleri Pazırık Halısının benzeri dışında tarihi olayları, kişileri ve mekânları da halıya nakşediyorlar. Gazne Sultanı Mahmud’dan Şehname’nin ünlü şairi Firdevsi’ye, Büyük Kiros’tan Şah İsmail’e ülkenin mayasında yer eden birçok tarihi kimlik halılarda yaşatılıyor. Aynı şekilde ülkenin kültür mirası da ipek ve yünle halılarda gelecek kuşaklara aktarılıyor.

TAŞ EKMEĞİ, PEYNİR VE ÇAYLA DİRENEN DOKUMACILAR

Tebriz’in kenar mahallerinde yoğunlaşan dokumacılık, küçük atölyelerde sürüyor. ‘Kârhane’ denilen bu atölyelerdeki dokumacılık erkeklerin işi. Genci yaşlısı bir arada çoğu büyük ebatlı olan halılar dokunuyor. Dokunan halıların arasında 120 ila 150 metrekareyi bulanlar var. Halıcılık bu kent için hayati önemde. Bir zamanlar Konya, Afyon, Kırşehir, Kayseri, Niğde, Uşak, Isparta ve Burdur gibi Anadolu kentlerinde yaygın olan dokumacılık kültürü günümüzde büyük bir metropol görünümündeki Tebriz’de yaşatılıyor. Sabah saatlerinde Kârhane’ye gelen dokumacılar lavaş türü bir ekmek olan seng-ek (taş ekmeği), beyaz peynir ve çay ile karınlarını doyurup akşama kadar kumaş inceliğindeki halılara düğüm atıyor.

Ferhaudi Biyouk, Tebriz’de yaklaşık 5 bin civarında halı tüccarı olduğunu belirtiyor: “Dünya halıcılığının kalbi burası. Ambargo ve başka zorluklara rağmen üretime devam ediliyor. Bu işin sürmesi için başta devletin herkesin destek olması gerekiyor. Tebriz halısının daha çok tanıtıma ihtiyacı var. Tebriz halıcılığı biraz öksüz bırakıldı. Sadece halkın kendisi sahip çıkıyor bu sanata. Çünkü bu bizim ata-baba sanatımız, kültürümüz. Geleneksel halıcılık Tebriz ekonomisinin can damarı. Çobanından, ipçisine, boyacısından atölyesine, yumakçısından, dokumacısına ve tüccarına kadar herkesin ortak ekonomisi bu işle dönüyor. Toplam 20-30 ayrı iş kolu bu işten ekmek yiyor. Tebriz’de yaklaşık 100 bin kişi ekmeğini bu sanattan kazanıyor.”

Kökleri binlerce yıla dayanan el dokuması halıcılığın Türkiye’deki trajik yok oluşu sosyo-ekonomik bir kayıp olmasının yanında çok değerli bir kültürün de sonunu getirdi. Bugün geçmişte halıcılığın güçlü olduğu kentlerde ortaya konulan yeniden canlandırma çabaları kuruyan bir denizin yatağına kovayla su taşıyarak doldurmaktan öte bir anlam ifade etmiyor ne yazık ki. Ancak yine de doğal olana dönüşün yeniden anlam kazandığı bu salgın zamanlarında daha çok insan bu kuruyan kültür denizinin yatağına su taşırsa denizi dolduramazsak da en azından bir gölümüz olabilir. Niğde’de de bir Pazırık Halısı’nın dokunduğunu öğrenince insanın “bu topraklardan umut kesilmez” diyesi geliyor…