Yeniden Tanzimat -- Zekeriya Kurşun

Yeniden Tanzimat -- Zekeriya Kurşun

Türkiye’de herkes tarih bildiğini iddia eder. Hemen her konuşma da tarihle başlatılıp tarihle sonlandırılır. Hatta tarih bilgimiz o kadar yüksek (!) ki, eğitim sistemimizden çıkarmak için bile can atarız. Bu konuda gerçek bilgi sahiplerini susturur, malumat furûş ehlini baş köşeye oturturuz. Yeri gelince de ömrünü bu işlere adamış insanlara nutuk çeker, dersler veririz. İşte bu yazı da konusunu böyle bir hadiseden almıştır.

Önce bir alıntı:

“Herkese malum olduğu üzere, Devlet-i Aliyyemizin kuruluşundan beri, yüce Kur’an’ın hükümlerine ve şer’i kanunlara kemaliyle uyulduğundan; ulu saltanatımızın kuvvet ve kudreti ve bütün halkının refahı ve ümranı istenilen seviyeye ulaşmıştır. Ancak, yüz elli sene var ki; art arda gelen sıkıntılar ve çeşitli sebepler yüzünden, ne Şer’i şerife ve ne de kanunlara bağlı kalınmadığı için eski güç ve ümran zayıflığa ve fakirliğe dönüşmüştür...

Tahta çıktığımız mesut günden beri hükümdarlığımızın yegâne fikri, memleketin imarı; halkın ve fakirlerin refahının arttırılması için yararlı işleri düşünmeye hasredilmiştir. Devlet-i Aliyye’mizin coğrafi konumuna, verimli arazisine ve halkın kabiliyet ve yeteneklerine uygun, gerekli sebeplere başvurulması halinde, beş on sene içinde -Allah’ın yardımı ile- arzu edilen sonuca ulaşılacağı açıktır. Allah’ın yardım ve inayetine güvenerek ve Cenab-ı Peygamber’in ruhaniyetini aracı kılıp ona bağlanarak, bundan böyle Devlet-i Aliyye ve korunmuş ülkelerimizin iyi idaresi için bazı yeni kanunların konulması gerekli ve önemli görülmüştür.”

Bu sözler 3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecid’in izni ile Mustafa Reşid Paşa’nın Gülhane Parkı içinde okuduğu meşhur Tanzimat Fermanı’ndan kısaltılıp sadeleştirilerek alınmıştır.

Peki durup-dururken niye mi alıntılanmıştır?

Ömrünü İslam Bilim Tarihi’ne adayıp Batı Medeniyeti karşısında gerilemiş olan İslam Medeniyeti’nin esasında geçmişte bilimde öncü olduğunu ve Batı bilimine de referans oluşturacak eserler ortaya koyduğunu ispatlamak ile geçiren Fuad Sezgin tam bir yıl önce vefat etti. Hocamız, vefatından önce hazırlayıp Türkiye’ye hediye ettiği eserler ile kurulmuş olan Gülhane’deki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin hemen önüne defnedildi. 2019 yılı da Sayın Cumhurbaşkanı’nın himayesinde Fuad Sezgin Yılı ilan edilerek yurdun her tarafında pek çok anma faaliyetleri başlatıldı.

Bu faaliyetlerin bir kısmı yasak savma kabilinden olsa da İstanbul Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bazı başka paydaşları ile 13-15 Haziran’da muhteşem bir Bilim Tarihi kongresine ev sahipliği yaptılar. Maksadım bu kongreyi anlatmak değildir. Nasılsa dünyadan yüzlerce bilim adamının katıldığı kongrenin kitabı basılınca meraklıları tebliğleri okuyacaklardır.

Haklı olarak bu konunun Tanzimat ile ilgisini merak ediyorsunuz değil mi? Üç gün boyunca zevkle takip ettiğim bu kongrenin en aksak tarafı birTanzimat kazası ile başlamasıydı. Kazazedesi de yüzlerce bilim adamı önünde uzun bir konuşma yapan paydaşlardan birinin temsilcisiydi. Konuşmasının en doğru özeti; kendisinin kullandığı, “haddimi aşıyorum” ifadesinde yer bulmuş olsa da; Fuad Sezgin’in Gülhane’ye defnini Tanzimat’a karşı 300 yıllık bir rövanş olarak zikretmesi hafızalarda yer etti.

İyi bir hatip, işadamı, medya patronu, siyasetçi, aktivist, hayırsever bir hâmi hatta kuşku duymayacağımız vatanperverliği bile bu gafı unutturmaya yeterli değildir. Hele sözlerinin devamında, muhtemelen hayatında metnini hiç okumadığı Tanzimat Fermanı’na “mel’anet belgesi” damgasını vurması ise akla ziyandır.

Oysa, bir kere metni baştan sona anlayarak okusaydı, Mülk suresinden bir ayetle başladığını, defalarca Allah, Peygamber, Kur’an kelimelerine yer verildiğini, referanslarını Fuad Sezgin’in bulmak için ömrünü verdiği İslam kaynaklarından aldığını görecekti. Üstelik aradan geçen 180 yıla rağmen hala Tanzimat’ın öngördüklerini yapmaya çabalayan bir ülkede yaşadığını anlayacaktı. Bir ülkenin kalkınması ve refah toplumu olması için Fermanda sözü edilen; “can güvenliği, ırz, namus ve mal emniyeti, vergi adaleti ve askerlik vazifesinin” bugün için de geçerli temel ilkeler olduğunu kavrayacaktı.

Doğrudur. Tanzimat, Osmanlı Devleti’nin ömrünü uzatmış ama yaşatamamıştır. Fakat küçülen coğrafyamızın en ücra köşelerinden pek çok kişiyi merkeze taşıyarak işadamı, siyasetçi, belediye başkanı hatta Cumhurbaşkanı yapan süreci de başlatmıştır. Elbette tarih ve ürettiği belgeler tartışılmalı; eski hatalardan ders çıkartılmalı ve gelecek için referans alınmalıdır. Ama densiz pazarcılar gibi asla kiloyla tartıp, okka ile hesap istenmeye kalkışılmamalıdır.

Türkiye’nin yeni bir Tanzimat’a ihtiyacı vardır. Ama öncelikle eskisi okunmalıdır.