Dünyanın İncisi

Dünyanın İncisi

“Ferdinand, Kurtuba’yı kendi başına ya da yabancı Hristiyan güçlerin desteğiyle ele geçirmedi. Bunun yerine eski Endülüs yöntemini kullanan Ferdinand, bir Müslümanla ittifak yaparak Kurtuba’yı zapt etti. 1212 yılında Muvahhidler mağlubiyete uğrayınca halkın çok içerlediği Kuzey Afrikalı işgalcilerin bıraktığı boşluğu doldurmak isteyen birçok taifevârî rakip ortaya çıkmıştı. Bu asi Endülüslülerin en başarılısı, kadim Endülüslü soyuyla gurur duyan ve aile adı Nasr’ı, Avrupa’nın son Müslüman hanedanı Nasrîlere veren Muhammed bin Yûsuf bin Nasr’dı. Yaşadığı dönemde “İbn Ahmer” olarak anılan ilk Nasrî, Hristiyan Ferdinand ile ittifak kurarak Müslüman rakiplerini mağlup etmeyi başardı. İbn Ahmer ile Ferdinand’ın 1236 yılının başlarında Granada yakınlarında yaptığı anlaşma nispeten basitti: Ferdinand, dağlarla çevrili Granada’yı İbn Ahmer ve halkına bırakacak; İbn Ahmer ise Hristiyanların hakikaten imrendiği, Guadalquivir Nehri’nin kıyısındaki Kurtuba’yı Ferdinand’ın almasına yardım edecekti. İbn Ahmer ve kendisinden sonra 250 yıl boyunca bölgede yaşayacak torunları, büyük ölçüde Ferdinand’ın sayesinde Sierra Nevada’nın sağladığı inziva ve güvenlik içinde, Batı’nın cennet köşelerinden biri olan Granada’ya yerleşmeyi başardı.”

Ketebe Yayınları’nın Mart 2020 kitapları arasında okura takdim ettiği, Maria Rosa Menocal imzalı “Dünyanın İncisi Endülüs - Orta Çağ İspanyası’nda Örnek Bir Medeniyet” adlı eseri okurken, yukarıdaki paragrafa (s.216) geldiğimde ister istemez bir süre durakladım. “Müslüman kardeşine karşı düşmanla ittifak kuran, kendi kazanımlarını da Müslüman kardeşinin kaybına borçlu olan” kişi ve yapılanmalar, İslâm tarihi boyunca sıklıkla tesadüf ettiğimiz şeylerdi çünkü. Hatta günümüzde de bolca örneği vardı. “Endülüs Medeniyeti” bizde genellikle aşırı romantize edilerek ve adeta bir “duygu parantezi”ne alınarak anlatıldığından, Menocal’ın satırlarındaki acı gerçekliği tarihî bilgi açısından kıymetli ve öğretici buldum. Ayrıca, Menocal’in es geçtiği bir hakikati de ekledim Granada bahsine:

İbn Ahmer, 1236’da Kurtuba’nın (Cordoba), 1248’de de İşbiliyye’nin (Sevilla) Kastilya-Leon Kralı III. Ferdinand tarafından ele geçirilmesine yardımcı olmak karşılığında, Gırnata’da (Granada) kendi emirliğinin kurulmasını ve hayatta kalmasını temin etmesine rağmen, Hristiyanlarla ittifak 1492’de nihaî olarak bozulacak ve Endülüs’teki son Müslüman yönetimin de yıkılmasıyla tarihte bir devir kapanacaktı. İronik biçimde, Gırnata Nasrî Emirliği’ni Katolik hâkimiyeti altına alan kralın adı da Ferdinand’dı, Aragon Kralı II. Ferdinand.

Orta Çağ entelektüel tarihi ve kültürü sahasının dünyadaki sayılı uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Maria Rosa Menocal (1953-2012) kitabında, Endülüs’te 711’den 1492’ye kadar gerçekleşen siyasî ve kültürel gelişmeleri, her dönemden seçtiği bir kişi ve hadise üzerinden ustalıkla anlatırken, Müslümanların İspanya’daki yaklaşık 800 yıllık varlığının bıraktığı çok derin izleri okurun gözleri önüne seriyor.

“Dünyanın İncisi Endülüs”, bugünün gözlükleriyle ve modern çerçevelerin içinden eskilere bakarken, “Peki yanlış giden neydi?” sorusunun çok çeşitli cevaplarını içermesi yönüyle bilhassa değerli. Kitap boyunca Müslümanlar arasındaki iç çatışma ve gerilimlere dair anlatılan olaylar, -tıpkı girişte sunduğum çarpıcı örnekte olduğu gibi- günümüzün dikkatli okurları için birer ibret dersine dönüşüyor. Endülüs’te “hilâfet” yönetimini başlatan III. Abdurrahman’ın Kurtuba yakınlarında inşa ettirdiği muhteşem saray-kent Medînetu’z-Zehrâ’nın, yapılışının üzerinden 80 yıl bile geçmeden Berberîlerin başrol oynadığı bir ayaklanmayla kökünden kazınarak haritadan silinmesi mesela, kitabın en sarsıcı bölümden birini oluşturuyor. Ki bu durumun da hem geçmişte hem de günümüzde örnekleri yine pek çok.

Yaklaşık iki yıl önce bu köşede yazdığım bir yazıda, bizdeki Endülüs algısının genellikle, Elhamra Sarayı üzerinden “sanatsal hayranlık”la, Gırnata’nın kaybıyla sembolize edilen “Hristiyanların elimizden aldığı mülke ağıt” arasında gidip geldiğini vurgulamış; bu halin de Müslümanların Endülüs serüvenini kavramada bazı aksaklıklara yol açtığını belirtmiştim. “Dünyanın İncisi Endülüs”, işte tam bu noktadaki eksiklerimizi tamamlamaya ve zihin dünyamıza sağlam bir izlek yerleştirmeye aday bir kitap. Ve konuya ilgi duyanların, mutlaka uğraması gereken bir durak.