Şubat ayı çıkmadan.. malum gelir geçer - ENTEL BÜLTEN

Şubat ayı çıkmadan.. malum gelir geçer - ENTEL BÜLTEN

Sevgili dostlar; 

Biz bu Mustafa Kemal kitabının başarısını çok kıskandık. Kitabın çok satmasını değil sümme haşa. Bu özel baskı işini. 1881 adet kitap 4 saatte satıldı. Olacak iş değil. Ve hemen arkasından 3 hatta 5 hatta 1881 bölü 2.5 misline satışa sunuldu. (Yanlış hesaplamadı isek 752,4 misline). Eşi benzeri, örneği yok bizim bildiğimiz. Limited edition denilen sınırlı baskılar, baskısı bitmiş kitaplar, özel imzalı nüshalar ve bunun gibiler bizim merakımız, işimiz, en fazla kafa yorduğumuz konulardan biri. Ama bu kitabın yayınlanma şekli satışı bizi dümdüz etti. Normal karton kapaklı (paperback tabir edilen) baskısı ile ciltli baskısı yanlış hatırlamıyorsak aynı zamanda çıktı. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra Pek özel ve pek sınırlı bir baskı ortaya çıktı. Pek çarpıcı satış performansı ile 4 saatte tüm nüshalar satıldı. 

Şimdiii; bizim bildiğimiz önce sert kapaklı yani ciltli kitap çıkar ve müteakiben karton kapak, yani halk tipi baskı çıkar. Bütün dünyada bu iş böyledir. Aranılan nadir olarak addedilen ilk baskıdır, yani basıldıysa ciltli ilk baskı. Biz iki ay sonra kutlama özel baskısına ilk defa rastlıyoruz. Yurt dışında mesela Moby Dick'in veya Poe'nin bir kitabına 100 veya 150 yıl sonra özel baskılarını görüyoruz. Ama iki ay sonra? Neyi kutluyoruz, neyi baştacı yapıyoruz? Gazi Mustafa Kemal'in doğranmış imzasının kapak yapılmasını mı? Munken Pure 120 Shantung-S cilt bezi, Gmund f-color glatt kâğıdı mı kutluyoruz? 

Hal böyle olunca alıp tekrardan satıp kazanç sağlamak ile utanmazlık sıkılmazlık arasındaki çizgi çok inceliyor. Adam siteye reklam koyuyor ve diyor ki:

Nedrettir. Nadirdir. Ulaşılması, sahip olunması, paran olsa bile, imkansıza yakındır.Bir daha basılmayacağı sözü verilmiştir.Bugün yüksek zannettiğin fiyat, son kitap satıldığı anda katlanır. Fiyatı artık yayıncı değil, kitaba sahip olan kişi veya kurum belirler. Dolayısıyla, sınırı yoktur.Kitap sayısı sınırlı, bedeli sınırsızdır.Ben çok zenginim alayım diyemezsin. Satanı bulamazsan, geçmiş olsun. Evini soysalar, altını mücevheri gidip yeniden satın alabilirsin. Bu kitap çalınırsa, istersen milyarder ol, yerine koyamazsın.

Bunu yazan Osmalıca okuyor mu acaba? Aşağıya baksın.

 

SEYFETTİN ÜNLÜ

Yazmadan Baskıya

SEYFETTİN ÜNLÜ

 

İLK YAZMA ESERLER DERLEMESİ: el- FİHRİST

Zaman makinası olsa, içine girip tuşlarına dokunup tam 1029 sene evvel Bağdat’a gitsek; o gittiğimiz çağda diyar-ı Bağdat’ta kendi halinde bir esnaf ile karşılacaktık. Hani derler ya eskilerin tabiri ile “her mesleğin bir pir’i” vardır. Işte 1029 sene evvel bizi karşılayacak şahsiyet, bizim kadim kültürümüzdeki sahhafların da piri durumundaki İbn Nedim’dir. Çağlar ötesinden meşhur eseri el-Fihrist’i ile adı günümüze gelen bu büyük şahsiyetin özelliği; döneminde elinden geçen ya da çoğalttığı yazma kitapları (daha matbaa icat olmadığı için mertlik devam ediyordu!) isim ve müellif bilgileri ile tek tek  kaydetmesidir . İrlanda’da Chester Beatty kütüphanesinde bulunan el-Fihrist’in yazma nüshasının kapağında kendi künyesini ele veren şu yazı yer almaktadır: “Bu kitabın müellifi Ebû’l Ferac Muhammed b. Ebî Ya’kûb İshâk b. Muhammed ishâk el-Verrâk’tır. [O] en-Nedîm diye ma’rûftur”

Tam künyesi ile anarsak, Muhammed bin İshak en-Nedim (vefatı h.380/m.990) kaleme aldığı el-Fihrist eseriyle İslam kültür tarihimizin ilk dört yüzyılını görünür hale getirmiştir. 19. Yüzyılın büyük doğu bilimcisi Gustav Flügel, el-Fihrist’e hayrandır dersek, sanırım müellifimiz ve eserinin ihtişamı daha iyi anlaşılır. Hatta dünya kütüphaneciliğinde tasnif sistemini geliştiren, sistemleştiren Melvil Dewey, kitaba aşina olanların bildiği “Dewey onlu tasnif sistemi”ni bir bakıma ibn-Nedim’e borçludur. Babası gibi İbnü`n-Nedim de “varrak” idi. “Viraka” (kitap istinsah edip ciltlemek, kitap ticareti yapmak) mesleğini babasından öğrenmiş, Bu sayede devrin ilim, kültür ve sanat çevreleriyle ilişki kurma, değişik konularda pek çok kitap tanıma imkânına kavuşmuştu. el-Fihrist eserinde dinler, akımlar, ilimler ve sanatlar hakkında nice bilgiler verirken, bu alanlarda yazılmış eserleri ve bunların muhtevalarını da ayrı ayrı tanıtmıştır.

İslam kültür dünyasında özellikle erken dönem yazma eserler ve telif çalışmalarda; Eski Yunan’dan erken İslam yazıcılığına, tarih, edebiyat, dil, hukuk, kelam, tıp ve felsefe gibi birçok ilmi disiplin çeşitliliğinde, en-Nedîm’in verdiği bilgiler en eski bilgilerdir. Bu açıdan el-Fihrist, bir kaynaktan çok “kaynakların kaynağı”dır. Bütün bunları neden mi anlatıyorum? Malumunuz geçen hafta yazma eserlerin önemine değinmiştim. Bu hafta da aynı eksende biraz da yazmalar dünyasının ana kaynağına değinme arzusu duydum. 19. Yüzyılda Napolyon’un Mısır seferine katılanlar, bu seferde çok sayıda Arapça elyazmasını da toplayıp kendileriyle  götürmüşlerdi. Bunlar arasında İbnu'n-Nedim'in el-Fihrist'inin iki nüshası da bulunuyordu. Bu nüshalardan biri, XVIII. yüzyılda Kahire'den Paris'e intikal eder. Biri de aşağı yukarı aynı tarihlerde İstanbul'dan Leiden'a götürülür. Bu nüshalar üzerinde ilk çalışmayı meşhur kitabiyat alimi ve şarkiyatçı Gustav Flügel yapar. Flügel'in 1850'de başlayan çalışması, tam yirmi yıl sürmüştür. Ancak Flügel, 1871 'de eseri yayınlayamadan vefat eder ve el-Fihrist ancak 1872'de Almanca olarak basılır. O yıllardan sonra uzun mu uzun bir sessizlik hüküm sürer. Müellifimiz ve eseri sadece çok özel ilgisi olanların bildiği bir kaynak olarak hafızalarda kalır.

Nihayet sessizlik ve ilgisizlik kırıldı.  İbn Nedim’in el-Fihrist’inin Türkçe tercümesi; Almanca’sından 147 yıl sonra çıkabildi. Yazma  kitaplar tarihimiz açısından büyük bir gecikme; ama olsun. Sonunda kavuştuk el-Fihrist’e.

Edindiğinizde, elinizden bırakamayacağınız bir eser olan el-fihrist, her kitap koleksiyonerinin temel referansları arasında öncü konumdadır vesselam.

(Meraklısı için: (El-fihrist Tercümesi- Çıra Yayınları, 1.Baskı, Şubat -2017)

 

Saatleri Ayarlama / Time Regulation Enstitüsü / Institute    

bay / by seçkin çekirdekçi   

Sevgili okurlar,

Uzunca bir süredir dolaplarda, kolilerde, salon vitrininin altında, -genelde başka evlerde nevresim, çarşaf, battaniye koyulan- bazaların içlerindeki kitaplarım nihayet geçtiğimiz ay ciddi bir düzene kavuşunca, evde bir şenlik havası oluştu. Artık belirli bir yerde olacak olmaları değildi bunun tek sebebi (bu eşimin önceliğidir), ben de artık daha kolay ulaşabilecektim istediğim şeylere. Teker teker, bir heykeltraş ciddiyetiyle kimini yatay, kimini dikey olacak şekilde rafları yerleştirdim. 

Bir kitaplıkta sadece "kitap" olmaz elbet: Üzerinde Latince özlü sözler yazan ya da İstanbul semalarında zeplinlerin resmedildiği eski kartpostallar, Semiramis Pekkan ve Ötenel-Öztoprak-Pekcan'ın plakları, ayraçlar, Cemal Nadir ve Utku Lomlu'nun harikulade kapakları, İhap Hulusi'nin Mısır döneminden karikatürler, açıldığında içinden rengarenk üç boyutlu çiçekler ve böceklerin çıktığı kitaplar, 30'lar Türkiyesi'ndeki bir baloda eğlenen insanların, film çeken Alman bir rejisörün ya da bir plajda otuz dokuz yaşında ölen genç bir yazarın tek romanının yanıbaşında dertlerden uzak, uyur gözüken bir kadının olduğu fotoğraflar... Hepsini dergi takımlarının, ansiklopedilerin, imzalıların, henüz kapakları dahi açılmamış kalın kitapların, katalogların ve sanatçı albümlerinin etraflarına serpiştirdim. 

Bir oturgaçlı götürgeç (pardon, selfienin Türkçesi özçekimdi galiba) çekmek için telefonuma bakındım ama pili bitmişti ve aslında ben de o kadar yorulmuştum ki (sırf o Hasan Celal Güzel ekibinin hazırladığı yirmi küsur ciltlik Türkler Ansiklopedisi'nin bir kolide olduğunu düşünürseniz), şarj aleti aramakla filan vakit kaybetmek istemedim, zaten, hiçbir zaman pek de fotojenik olmamışımdır. Bunun yerine, kendime içecek birşeyler hazırlayıp hemen oracıkta, genelde bizim kedinin tünediği koltuğa oturdum ve karşımdaki güzelliğe biraz da gururla bakarak bir liste yapmaya karar verdim: Zevkinize göre ister bir bardak viski yahut bir fincan kahve eşliğinde -benim için bu, günün saatine ve hâletiruhiyeme (iki dakika öncesine kadar bunun halet-i ruhiye olarak yazıldığını sanırdım, TDK bir kez daha beni şaşırttı)  göre değişir- inceleyerek saatlerimi geçirebileceğim kitap ve dergilerin bir listesini... Ancak, bunun için sizden biraz izin istiyorum, malumunuz, iş saatleri... 

Az sonra antipatik bir banka müdürünü ağırlamam gerekiyor ama ruhum sizin de yukarıda gördüğünüz fotoğrafta: Sıcak bir yaz günüdür ve dünyanın tasasından uzak gözlerimi kapamışım sere serpe bir sahilde, yanımda yalnızca bir kitap. Oysa ben İkitelli'de bir sanayi sitesindeyim şimdi ve dışarısı alabildiğine soğuk ve sevimsiz.

 

Haftanın karikatürü: her halükarda ciddiye alacaksın işini...

 
 
 

Haftanın Hamamı:

 
 

Hüseyin Avni Dede'ye

selam olsun:

kendimden biliyorum
sizi de ağlatırlar bir gün
nasibi acılardan alırsınız
sizi de öksüz bırakırlar bu kentte
bu kentte boynu bükük kalırsınız

 

Kitapçıda Bir Gece-Japonya Book and Bed Hosteline Dair

Geçtiğimiz haftalarda İskoçya’daki Open Book adlı sahaf-otelden bahsetmiştik. Bu hafta yine bir hostelden bahsedeceğiz. Bu sefer durağımız Japonya. Tokyo’da Book and Bed adıyla açılan hostel, yüzlerce kitabın arasında uyuma deneyimi sunduğu için sıra dışı. Hostelin sitesinde açık bir şekilde burada rahat yataklar, yumuşacık yastıklar beklenilmemesi gerektiği; bir kitabı okurken bir anda bastıran uykunun dünyanın en rahat uykusu olduğu söyleniyor. Dolayısıyla rahatlık, konfor veya lüks bir deneyim sunma iddiası olmayan hostel kitap raflarının arkasına sığdırdıkları minik odalarda kitaplarla iç içe huzurlu bir uyku sunuyor. Tabii turist olarak Tokyo’ya gidenlerin kalmasının ne kadar mantıklı olacağını bilemedik zira hosteli terk edip şehri keşfetmek pek de mümkün olmaz gibi geliyor.

Hitler Kütüphanesinde çıkan kitap ne ile ilgiliymiş biliyor musunuz?

Kanada Kütüphaneleri ve Arşivler tarafından edinilen ve yakın zamanda sergilenmeye başlayan - tabii ki Soykırım Günü dolayısı ile - kitap, Adolf Hitler kütüphanesi ex-libris'ini taşıyor. Ve konusu Amerika ve Kanada'da şehirlerindeki Yahudilerin demografik ve sosyolojik durumlarını inceleyen nüfüs dağılımını ve 'Nihai Çözüm' ile ilgili önerilerini kapsıyor. Burada Philip K. Dick'i anmadan geçemeyeceğiz. Malumunuz kendisi 'Man in the High Tower' isimli bilim-kurgu yazarıdır, ve daha sonra dizi olarak çekilen bu eseri, Amerika'nın Almanya ve Japonya tarafından işgal (ve ilhak?) edildiği üzerine kurgulanmıştır. Keşke Çiçero filminin galasında benzer bir dekor yapsalarmış, konsantrasyon kampı dekoru yerine...

Haftanın Kutusu: sizce nedir bu kutu?

Kutuyu açmadan önce şunu söylemek isteriz. Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm imzalarında Gazi başlığı veya başka bir tabirle ön ismi vardır. Görüldüğü gibi kitabın kapağında bu doğranmıştır. Ve hiç bir yerde bununla ilgili bir not göremedik. Bu kitabın dışı ile ilgili söyleyeceklerimiz. Muhteva ile ilgili? Durun bakalım.