Entel Bülten - 14 Şubat

Entel Bülten - 14 Şubat

Sevgili dostlar; 

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, hayırseverlik ve bağışçılık konusunda farkındalık yaratmak amacıyla bir mesaj yayınladı. Koç Topluluğu çalışanlarıyla paylaşılan ve Holding’in kurumsal sosyal medya hesaplarından dün yayınlanan mesajda, “14 Şubat sadece Sevgililer Günü değil, aynı zamanda Dünya Kitap Değişim ve Bağış Günü. Unutmayın ki özel günler, sadece alışveriş için değil, bağış için de bir fırsat olarak değerlendirilebilir. ihtiyacharitasi.org adresini ziyaret ederek, kitap bağışı yapabilir ya da dilediğiniz farklı bir ihtiyacı karşılayarak bir insanın yüreğini ısıtabilirsiniz” ifadelerine yer verildi.

Biz de bunu görünce çok sevindik. Afedersiniz alışveriş heyulası veya pek afedersiniz kırmızı iç çamaşırı muhabbeti bize göre değil. Ama iş kitap bağışı veya sevgiyi kitap sunarak ifade etmek söz konusu ise biz oradayız. Hele Ömer bey'in kitap tutkusunu bilmek, onun kütüphanesini ve boyutlarını tahayyül etmek bizi çok heyecanlandırdı. Bu heyecanımızı sizinle paylaşmak isteriz.

Bu günü kitap bağışı veya herhangi bir bağış hatta bağışlanma günü olarak benimsiyoruz.

İlle de kırmızı olacaksa

 

SEYFETTİN ÜNLÜ

Yazmadan Baskıya

KİTAPLARINIZ İÇİN DESTUR YA KEBİKEÇ!

Tılsım nedir az çok haberdarızdır. Velakin kitaplar için bir tılsım bulmaya kalksak konu başka mecralara uzar gider. Kitapların her birinin kendisi birer tılsım zaten. Yine de eski kitap kültürümüzde, özellikle yazmalar dünyasında, kimi zaman cildin üstüne, kim zaman da içindeki ilk sahifeye “Ya Kebikeç”  yazıldığı çokca görülür. Bu ibare aslında kitapların gün yüzü görmediği zamanlarda ortaya çıkan bir mikro canlının tezahürüne karşı zırh olsun diye yazılagelmiştir. Havasız rutubeti bol ortamlarda başını gösteren ve adına biraz da sevimli olsun diye! “kitap kurdu” denen canlı, tahta kurusu böceğinden bir gömlek aşağıda kalan bir kurtçuktur aslında. Elbette konumuz bu zararlının teknik durumunu anatmak değil, onu muhterem parazitoloji uzmanlarımıza havale edelim.

Efendim, eski yazma geleneğimizde kimi zaman müellifin bizzat kendisi, kimi zaman da çoğaltmasını yapan müstensihler özene bezene yazageldikleri kitapları bitirince son sayfasına dua tabirleri ile isimlerini ve yazılış tarihlerini eklerlerdi. Daha ziyade kitabı mülküne katan şahıslar da en başına “Ya Kebikeç” çektikten sonra sahip olma mühürlerini basarlardı. Buraya kadar herşey normal seyrinde ilerler gider. Ancak zamanın uğultulu tepelerinde “kitap kurdu” fırsatı kollar ve uygun iklimde hücuma geçip güzelim kitabın içinde kendine bir yer edinir. Fark edilmediği zaman da kum saati işlemeye başlar.  Bu hücumu çok canlı biçimde yaşamış bir yazma, çağlar öncesinden günümüze ulaşmış; “Büyük Hekim  İbn-i Sinâ’nın “El-Kanûn Fî't-Tıbb” adlı Arapça eserinin Abdurrahman b. Yesevi  tarafından hicri 529 ( m. 1135) yılında Muhammediye Medresesinde, nesih hatla yazılan en eski nüshasının ikinci cildi olup, 180 varak ve 25 satırdan oluşmaktadır. Söz başları kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Resimlerinde göreceğiniz gibi haşeratın aşırı okumasından dolayı! biz okuyuculara okuyacak sayfa kalmamıştır neredeyse. Konya bölge yazma eserler kütüphanesinde muhafaza edilen bu nüsha, şükür ki uzun uğraşlar ile kurtarıldı. Teknik imkanların kitapların restore edilmesi için kullanılması en çok biz kitapseverleri mutlu eder.

Başta “ya Kebikeç” dedik, aslında, eskilerin zihin dünyasında bu kelime; kitapları koruyan cin’in adı diye bilinir. Lisanı hal ile kitaba ilişmek isteyen kurtçuğa; “ilişme bu kitaba, zarar verme sayfalarına” söylenmiş olur.  

Elinize bir yazma düştüğünde bakın bakalım “ya kebikeç” yazmışlar mı?

Yazımızı hoş bir kıssa ile tamamlayalım; vakti zamanında medrese hocası talebesine yeni bitirdiği yazma eseri teslim eder ve der ki; “evladım, eserin başına “ya Kebikeç” diye yaz da kurt yemesin. Talebe “tamam” deyip güzelce ibareyi ilk sayfaya iliştirir. Bir hayli zaman sonra aynı kitabı raftan indirdiğinde bakar ki sayfalar delik deşik kurt yeniği olmuş. Koşa koşa hocasına gider, “Hocam, bakın “ya Kebikeç” yazdım fakat sayfaları kurt yemiş. Hocası kitabı alıp bakar ve gülümseyerek; “evladım kurt önce kebikeç’i yemiş, sonra kitaba dadanmış”. Bu kıssadan sonra kitaplarımız için en yakın aktardan toz naftalin alıp sayfaların içine serpin, halis Kebikeç’i uygulamış olursunuz.

 

Saatleri Ayarlama / Time Regulation Enstitüsü / Institute    

bay / by seçkin çekirdekçi   

Sevgili dostlar,

Instagram'daki hesabımda (timeregulationinstitute) yaklaşık beş yıldır koleksiyonumdan parçalar, beni etkileyen ya da ilham veren olaylar ve kısa hikayelerimi paylaşıyorum. Kabuslarımdan, zaman makinelerinden, canavarlardan, idamın geri gelmesini isteyen çocuklardan, hüzünlü çocukluk anılarından, gece yolculuklarından, Karda Avcılar'ın hatırlattıklarından, Michael Bolton'un penasından, kesilen koyunların hortlaklarından, Baskerviller'in Köpeği'nden, Sivas Katliamı'ndan, babasına hayran oldukları için kızını öldürmeyen seri katillerden bahsedip de bunca yıl Sevgililer Günü için tek kelime etmemiş olmam eşimin canına yetmiş olacak ki, dün sitem etti durdu. Allahtan evde oklava bulundurmuyoruz ama sonuçta insan, sevdiğinin kalbini almayı da bilmeli. Kendisinden, huzurlarınızda özür dilemeyi bir borç bilirim, ve her basiretli tüccar gibi, borçlarıma da sadığımdır. 

Gelelim görsele: Veronica Lake, siyah beyaz sinemayı takip edenlerin (ya da hatırlayanların) bilecekleri bir aktris. Oyuncu, filmleri ve kariyerini bitiren alkol bağımlılığı haricinde iki şeyle hatırlanıyor Hollywood'da: Kendine özgü, tek gözünü kapayan saç stili ve (yine kendine özgü) huysuzluğu: Preston Sturges'in unutulmaz komedisi Sullivan'ın Öyküsü'nde (Sullivan's Travels) başrolü paylaştığı Joel McCrea, kendisine bu kez Rene Clair'in bir filminde birlikte oynamaları teklif edildiğinde şöyle demiştir: "Hayat, Veronica Lake'le iki film yapmak için çok kısa". 

Lake'in saç stili ise tam bir tesadüf eseri doğdu.  Uzun saçları, bir film çekimi sırasında yanlışlıkla bir gözünü örtecek şekilde düştüğü için böyle tanındı, ve bu stil onun ayrılmaz bir parçası oldu... Ta ki Amerika, İkinci Dünya Savaşı'na girene kadar. Ülke, savaşa müdahil olup da erkekler cepheye gidince, üretim bantlarında boşalan tüm pozisyonlara kadınlar yerleşmeye başlamıştı. Kadınlar arasında o yılların saç modası, Veronica Lake tarzıydı ve bu, çeşitli iş kazalarına neden oluyordu. Tamamen yerli ve milli sebeplerle görünümünü değiştiren Lake, belki fabrikalarda çalışan kadınların saçlarının makinelere kaptırılmasını engelledi ama, birçok sinema tarihçisine göre de, kendi kariyerine, onarılamayacak şekilde zarar vermiş oldu. 

Neyse, yine gevezeliğim tuttu, uzatmadan Sevgililer Günü'ne döneyim. Bu güzide güne özel, koleksiyonumdan bir afiş paylaşmak ve bunu, sevgilime ithaf etmek istiyorum, hem belki, onun da gönlünü, bu şekilde, almış olurum. Mutlu sonla biten, sevdiğim bir romantik komedidir: "Bir Cadıyla Evlendim". 

 
 
 
 

Efendim adı Nar bülbülü nam-ı diğer kızılgerdan. Belgrad ormanı civarında pek latif sesiyle yürüyenlere eşlik edermiş, çok yaklaşırmış. Daha fazla bilgi için...

 

Kitabınızı IKEA'dan alır iseniz: