Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu

Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu
Taş plaklardan dijitale: Müziğin yolculuğu

Sesin ilk kez kaydedildiği gün, müzik için de yeni bir çağ başladı. Alınıp satılabilen ve geniş kitlelere ulaştırılabilen ticari bir metaya dönüştü. Taş plaklarla başlayan müzik dinleme yolculuğu, bugün bulut sistemlerle yoluna devam ediyor.

Sadece ruhun gıdası değil; aynı zamanda kültürlerin, tarihin ve yaşanmışlıkların da aktarıcısı.

Bu aktarma görevi eski dönemlerde kulaktan kulağa yayılarak, anonim bir şekilde gerçekleştiriliyordu.

Ancak sesin ilk kez kaydedildiği gün, müzik için de yeni bir çağ başladı. Alınıp satılabilen ve geniş kitlelere ulaştırılabilen ticari bir metaya dönüştü.

Hadi gelin, o ilk günden bugüne, müzik dinlemenin nasıl değiştiğine bakalım.

Telgrafla başlayan yolculuk

Ses kaydının tarihçesi 1790’lı yıllarda telgrafla başladı. Ardından Edison, 1876 yılında geliştirdiği silindir adlı cihazla ses dalgalarını kaydetti. Bu aygıt, kaydolan seslerin yeniden çalınmasına olanak sunuyordu.

İlerleyen yıllarda farklı bilim insanları bu cihazı geliştirerek fonografa, Türkçe adıyla Ses Yazarı’na dönüştürdü.

1888 yılına gelindiğinde ise Emile Berliner, fonografın çalışma sisteminden esinlenerek, gramofon adını verdiği aygıtı icat etti.

Diğerlerinden farklı olarak, gramofonda silindir yerine yuvarlak bir plaka kullanıldı.

Böylece o zamana dek işitsel formatlar için kullanılan silindirin yerini yavaş yavaş plakalar yani plaklar almış oldu.

Türkiye'de ilk plak kaydı

Türkiye’de ilk plak kaydı 1905 senesinde İstanbul’da yapıldı.

Gazeller ve fantezi şarkılar, karagöz ve meddah havaları, Mevlevi ayinleri ve Kuran tilavetleri, kaydedilen ilk türler arasında yer aldı.

Sonrasındaysa halkın beğeni ve talebine göre, kayıtlarda gazellere, şarkılara, taksimlere, türkülere ve kantolara ağırlık verildi.

İstanbul halkı, böylece müzik dinlemeyle tanıştı.

Bu yeni buluşa büyük bir merak ve rağbet gösterildi. Ancak müzik dinlemek günümüzdeki kadar kolay ulaşılır bir durum değildi.

Herkesin kendi plakçaları yoktu ve belli alanlarda gramofonlarla para karşılığı müzik dinletiliyordu.

İstanbul radyosu ile müzik dinlemek kolaylaştı

1920'li yılların insanları müzik dinleme konusunda daha şanslıydı. İstanbul Radyosu, 6 Mayıs 1927'de, Sirkeci'deki Büyük Postane binasının bodrum katında ilk yayın denemelerine başladı.

1964’de ise yayınlar TRT çatısı altında toplandı. Ardından 1974 yılında, TRT’nin merkez ve bölge radyolarının birleştirilmesiyle TRT-1, TRT-2 ve TRT-3 radyo yayınları şeklinde devam etti.Dünya ölçeğinde düzenli radyo yayıncılığı yapılması ve insanların bu taşınabilir teknolojiye evlerinde sahip olabilmeleri, müzik sektörünün de gelişimini hızlandırdı.

 

Radyo sayesinde artık müzik dinlemek daha kolay, daha hızlı ve daha ekonomik hale geldi.

Üretilen müzik yapıtlarının sayısı arttı, insanlar dinleyecek daha çok müziğe sahip olmaya başladı.

Müzik teknolojisinin yeni gözdesi: Kasetler ve Walkmanler

1960'lı yıllarda "long play" adı verilen 33 devirli plastik plakların çıkması, taş plakların üretiminin yavaş yavaş sona ermeye başlamasına sebep oldu.

Ancak kısa süre sonra plakların da tahtı sallanmaya başladı çünkü 1963 yılında Lou Ottens’in icadı olan "kaset" teknolojisi müzik piyasasına girerek yeni gözde oldu.

Küçük ve kolay taşınır olması, kaydın kolay okunması ve üzerine tekrar kayıt yapılabilmesi, o dönemin dinleyicilerini en fazla cezbeden özellik oldu.

1979 senesinde ABD’den Japonya’ya giderken opera dinlemek isteyen Akito Morito tarafından icat edilen "walkman" lerle müzik dinleme serüveni yepyeni bir çağa girdi. İnsanların istedikleri müziği istedikleri yerde dinleyebilmesine imkan veren "mobil müzik" tanımı doğdu.

Müzikte dijitale ilk adım

Takvimler 1982 yılını gösterdiğindeyse Norio Ogha’nın icadı CD teknolojisi, müziğe yeni bir yön verdi. Walkman'in yerini discman, kasetin yeriniyse cd aldı.

80 ve 90’lı yıllarda önce televizyon sonra da bilgisayarların hayatımıza girmesiyle, müzik dinlemek herkes için çok daha kolay hale geldi.

90'lı yılların sonunda, dijital sıkıştırılmış mp3 formatını çalabilen "mp3 çalar"lar, kaset ya da cd gibi bir aracı olmadan müzik dinlenebilen cihazlar olarak hayatımıza girdi.

Böylece müzikte dijital çağa adım atılmış oldu

2000'li yıllara ulaştığımızda artık herkesin bir mp3 çaları olması sıradan bir durumdu. Müzik dinlemek, serüvenin başından beri hiç bu kadar kolay ulaşılır ve ekonomik olmamıştı.

Ancak sırada akıllı telefonlar ve bulut teknolojisi vardı ve geri kalan tüm sistemleri yerinden etmeye hazırlanıyordu.

Son durak: İnternet ve bulut sistemler

Teknolojinin gelişmesi, internetin ve beraberinde akıllı telefonların yaygınlaşması ile birlikte, müzik gerçek anlamda, dijital hayata adım atmış oldu.

Takvim 2010’lu yılları gösterdiğindeyse internet ergenlik çağını tamamladı.

Yeni girişimler ardı ardına geldi ve dijital müzik hizmeti sunan firmalar artık ortaya çıkmaya başladı.

Bu girişimler, müziğe her zaman ve her yerde kolay ulaşım sunmanın yanı sıra kullanıcılara özgü içerik üretimine de başladı.

Makine öğrenme devreye girdi ve seveceğiniz müzikler daha siz adını dahi duymadan size önerilmeye başlandı.

Tüm bu serüvenle müzik, kültür taşıma dışında başlı başına bir kültüre dönüştü.

Kim bilir belki bir sonraki adım, en sevdiğimiz sanatçıların evlerimizde bize özel konser vermesi olacak.

Ancak kullandığımız yol hangisi olursa olsun, müzik şifa olmaya devam edecek.

*Haberdeki bilgilerde Prof. Dr. Mehmet Efe ve Doç. Dr. Ömer Bilgehan Sonsel'in "Türkiye’de dinlenilen popüler müziklerin incelenmesi: Spotify örneği" makalesinden de faydalanıldı.